Geçen gün ‘‘Kahve yaşamı uzatıyor mu?’’ başlıklı bir yazı sosyal medyada
hızla yayıldı. Sanıyorum Dr. Yasemin Bradley tarafından yurtdışında yayınlanan
bilimsel bir makaleye istinaden kaleme alınan bir yazı. Yazının özünde
çalışmanın verileri tartışmaya açık olsa da günde 3 fincan tüketilen kahvenin
insan sağlığını olumlu etkileri olduğu sonucu çıkarılıyor.
Çocukluğumdan beri kahveyi ne kadar çok sevdiğimi düşünerek okuduğum bu
yazının hemen akabinde öğle yemeğini yemek için oturduğum bir lokantada önüme
tabak altlığı olarak çok ilginç bir kağıt konuldu. Aslında konulan tabak altlığı ülkemizde
Franchising vererek şubeleşen bir kafenin (Coffeemania) reklam ya da tanıtım
kağıdıydı. Kafanda kahve düşüncesi dolaşırken bir çırpıda okudum tabii kağıtta
yazılanları.
Avrupa’nın kahve ile ilk kez II. Viyana kuşatması sona erdiğinde çekilen
Osmanlı ordusunun yanlarında götürdükleri 500 kahve çuvalını geride bırakmaları
ile tanıştığı anlatılıyordu. İlk Viyana’da ünlenen kahve Paris’e ‘‘Türk Şarabı’’
olarak sunan Osmanlı elçisi tarafından tanıtılıyor. ‘‘Kursağında kahveyle
ölenlerin cennete gideceğini’’ söyleyerek kahveyi pazarlayan elçi kısa sürede
Fransız sarayını da tiryakiler arasına katıyor. İngiliz elçisinin ülkesine
dönerken yanında götürdüğü kahve, henüz cezvede pişip tiryakilik yaratmadan
önce ilaç olarak eczanelerde satılmış...
Sonunda kahve şeytan kadar kara, cehennem kadar sıcak, cennet kadar güzel,
aşk kadar tatlı diye tanımlanarak yazı bitiyor.
Ne diye bilirim ki. Hemen her türlü pişimini sevdiğim kahve ile ilgili bu
kısa notları sizlerle de paylaşmak istedim. Hepinize ağız tadıyla kahvenizi içeceğiniz sağlıklı günler dilerim.
Prof. Dr. Halil İbrahim CANTER
Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı
www.
estetikcerrahi.blog
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder