25 Şubat 2016 Perşembe

Hekimlik mesleği üzerine...


 Bitmeyen Öğrencilikten Belki Biraz Öğretmenliğe...

Hekimlerden bahsedilirken hep süslü sözlerle tıp eğitiminin ne kadar uzun ve meşakkatli bir eğitim süreci olduğundan, doktor adaylarının ne çok fedakarlıkta bulunduğundan bahsedilir. Temelde bu söylenenler gerçeği yansıtsa da ortadaki gerçeğe hangi açıdan baktığınıza göre algınız farklı olabiliyor. Sonuçta tıp eğitimi diğer mesleklerden farklı olarak hekimlik zanaatının öğretildiği bir süreçtir. Azıcık doktor olunmaz. Hastanıza ben o dersi dinlememiştim deme şansınız olmayacağına göre bu işi ya adam gibi yapacaksınız ya da hiç yapmayacaksınız demektir.

Evet eğitim süreci zor ve uzundur. Ancak bir o kadar da zevklidir. Tıp fakültesinin ilk yıllarında insan vücudunun detayları, sonraki yıllarda ise hastalıklar ve tedavileri anlatılır. İnsan vücudu ile ilgili sistemler o kadar mükemmel yaratılmıştır ki hayranlık duymamak mümkün değildir. Benzer şekilde tıp eğitiminde de bilgiler bir birini tamamlar. Sanki bir bina kurulması gibi her bilgi bir öncekinin üzerine oturur ve sistem yıllar geçtikçe kendisini tamamlar. Uzmanlık eğitimi de bu perspektiften baktığınızda farklı değildir. Tıbbın bir alanında özelleşirken piramidin üstüne doğru yükselmeye başlarsınız. Artık branşınızla ilgili bilgilerin yanında becerileri de kazanmaya başlarsınız.

Kendi meslek hayatımda öğrendiğim hiç bir bilgi hiç angarya gelmedi. Yanlış hatırlamıyorsam uzmanlığa başlamanız için geçilmesi gereken TUS sınavı 120 dakika süren ve sadece 100 soru içeren bir sınavdı. Yurtdışında hekimlik yapabilmek için geçilmesi gereken ve pek çok meslektaşım tarafından çok zor olduğu söylenilen, toplamda 180 dakikalık sekiz oturumda yapılan sınav ile ilgili hafızamda kalan anı sınavın sonunda sınavdan keyif aldığımdır. Sonuçta tıp fakültesi boyunca öğretilen bilgilerin sistematik bir şekilde sorgulandığı, bulmaca çözmekten çok da farklı olmayan bir sınavdı.

Yıllar içerisinde heyecanla dinlediğim hocalarımın rollerini üstlenmeye başladığımı da fark ettim. Heyecanla dinlediğim konferanslarda zamanla konuşmacı olmaya, girdiğim her sınavın artık sorularını hazırlamaya veya sınav jürilerine çağrılmaya başladım. Ancak fark ettiğim bir başka gerçek üzerimde daha önce hiç hissetmediğim bir yük oluşmaya başladı. Bundan önce sadece kendim için öğreniyordum. En azından ben öyle hissediyordum. Ama artık her yaştan genç meslektaşım gelip soru sormaya başladı. Genç beyinler sizden daha farklı ve yaratıcı düşünebiliyor. Sordukları sorular ile belki de farkına varmadan beni de okumaya veya konu üzerinde düşünmeye motive ediyorlar. Tıp fakültesindeki öğrencilerim, asistanlarım ve genç meslektaşlarım sordukları soruları cevaplarken aslında kendimi yenilediğimi, onlara anlatırken aslında sesli düşünmeye olanak yakaladığımı fark ettim.

Tüm bu sürecin sonunda anladığım benim öğrenciliğim hiç bitmeyecek. Bu sebeple ‘’Bitmeyen Öğrencilikten’’ diye başladığım yazımı ‘’Eğer Birilerine Bir Şeyler Öğretebiliyorsam Ne Mutlu Bana’’ diyerek bitirmek ve bu yazı vasıtasıyla eğitimime katkı sağlayan tüm hocalarıma, çevremdeki yaşlı-genç tüm meslektaşlarıma teşekkür etmek istiyorum.

Sağlıklı günler dileklerimle.


Prof. Dr. Halil İbrahim CANTER

Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder